Eski bir yazıttan tercüme edilmiştir…
1. Bir Vücuda Size Verilecek…
Sevseniz de sevmeseniz de bu vücut tüm yaşam periyodunuz boyunca sizin olacaktır.
2. Dersler Alacaksınız…
Hayat denilen tam zamanlı bir okula kayıt oldunuz. Bu okulda her günün ders öğrenmek için fırsatınız olacak. Bu dersleri sevebilirsiniz veya anlamsız ya da aptalca bulabilirsiniz.
3. Hatalar Yoktur Sadece Alınacak Dersler Vardır…
Büyümek, deneme yanılma yolunu kullandığımız deneyleme sürecidir. Başarıya ulaşamayan deneyler de başarıya tam ulaşan deneyler gibi sürecin bir parçasıdır.
4. Dersler, Öğrenilene Kadar Tekrar Edilir…
Sen öğrenene kadar dersler, çeşitli form ve yöntemlerle sana sunulacaktır. Dersini tam olarak öğrendiğinde bir sonraki derse geçeceksin.
5. Ders Almak Asla Bitmeyecek…
Hayatın tüm noktalarında içinde o bölüme ait bir ders bulundurmayan bir parçası yoktur. Hayattaysan öğreneceğin derslerin bulunmaktadır.
6. Buradan Daha İyi Bir Yer Yoktur…
Senin oraların buralar olduğu zaman, hemen sana buradan daha iyi gözüken yeni bir oralar verilecektir.
7. Diğerleri Sadece Senin Aynandır…
Sen kendinde sevdiğin veya nefret ettiğim bir şeyin yansımasını başkasında görmüyorsan onda olan bir şeyi sevemez ya da nefret edemezsin.
8. Hayatınla İlgili Ne yapmak İstediğin Sana Kalmış…
İhtiyacın olan bütün kaynaklar ve aletlere sahip olacaksın. Bunlarla ne yapmak istediğin sana kalmış. Seçim senin.
9. Cevaplar İçinde Yatıyor…
Hayatın soruları ile ilgili cevaplar içinde yatıyor. Tek yapman gereken İçine Bakmak, İç Sesini Dinlemek ve Kendine Güvenmektir.
Binlerce yıllık bir yazıtı elden geldiğince tercüme ettim
Sevgiyle Kalın S.S.
"Zaman insanın kendini keşfetme zamanıdır. Gelin ofisimizde ya da sizin kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir ortamda gerçekleştirdiğimiz " Kuantumda Ben" meditasyon, çakra dengeleme ve içe yolculuk çalışmalarıyla, içinizdeki cevherlere ulaşın...." Sevgiyle Kalın
6 Haziran 2013 Perşembe
Beni Engelleyen Tüm Blokajları Azad Ediyorum
Tanıdığım veya tanımadığım insanlardan, bilerek veya bilmeyerek, bana ve yakınımdaki en sevdiğim insanlara, nazar enerjisi, kıskançlık enerjisi, kötülük enerjisi, hasetlik enerjisi yollayarak, büyü, sihir, beddua yaparak veya yaptırtarak benim ve sevdiklerimin enerji alanına, aurasına giren herkesi kabule geçiyorum. Bu insanları, yolladıkları, benim ve sevdiklerimin hayrına olmayan tüm enerjilerini, gözlerinden çıkan hasetlerini, kıskançlıklarını, kötü enerjilerini, büyülerini velhasıl;
Beni ve Sevdiklerimi Etkileyen Tüm Blokajları Azad Ediyorum.
Tüm bu enerjileri Evrene Serbest bırakıyorum ve koşulsuz şartsız Yüce Yaradan’a havale ediyorum.
Ben, Kendi Işığımı Dilediğimce ve Özgürce, İyilik ve Doğruluk Yolundan Şaşmadan, Kul Hakkı Yemeden, Kimsenin Etkisinde Kalmadan ve Sevdiklerimle Paylaşarak Yaşamayı Seçiyorum.
Ben Başarılı Olmayı, Şanslı Olmayı, Huzurlu Olmayı, Sağlıklı Olmayı, Sevgi Dolu Olmayı, Neşeli Olmayı, Bolluk ve Bereket İçinde Yaşamayı Seçiyorum. Evrenden ve Tanrımdan bunu diliyorum.
Sevgi İle Kalın
Serkan Sorguç
Affetmek.. Kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir.....
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: ‘Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?’ Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. ‘O zaman’ der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar.
- “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
- “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
- “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
- “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine:
- “Peki şimdi ne olacak?’ der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
- “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? Hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
- “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.”
- ” Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
“Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz.
Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.”
- “Peki şimdi ne olacak?’ der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
- “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? Hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
- “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.”
- ” Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
“Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz.
Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.”
Baba ve oğlu hikayesi....
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış.
Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor.İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH”diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor.Aldığı cevap “SEN KİMSİN?” oluyor.Aldığı cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN” diye tekrar bağırıyor.Dağdan gelen ses “SEN BİR KORKAKSIN” diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
“BABA NE OLUYOR BÖYLE?” diye soruyor.
“OĞLUM” diyor adam, “DİNLE VE ÖĞREN!” ve dağa dönüp “SANA HAYRANIM!” diye bağırıyor. Gelen cevap “SANA HAYRANIM!” oluyor.Baba tekrar bağırıyor “SEN MUHTEŞEMSİN!” Gelen cevap “SEN MUHTEŞEMSİN!”
Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor,
“İnsanlar buna YANKI” derler.Ama aslında bu “YAŞAM”dır.
“Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!
Daha fazla şefkat istediğinde daha fazla şefkatli ol!
Saygı istiyosan insanlara daha çok saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyosan sende daha sabırlı olmayı öğren.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır,her kesiti için geçerlidir.”
” Yaşam bir tesadüf değil,yaptıklarınızın aynada yansımasıdır.”
Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor.İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH”diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor.Aldığı cevap “SEN KİMSİN?” oluyor.Aldığı cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN” diye tekrar bağırıyor.Dağdan gelen ses “SEN BİR KORKAKSIN” diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
“BABA NE OLUYOR BÖYLE?” diye soruyor.
“OĞLUM” diyor adam, “DİNLE VE ÖĞREN!” ve dağa dönüp “SANA HAYRANIM!” diye bağırıyor. Gelen cevap “SANA HAYRANIM!” oluyor.Baba tekrar bağırıyor “SEN MUHTEŞEMSİN!” Gelen cevap “SEN MUHTEŞEMSİN!”
Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor,
“İnsanlar buna YANKI” derler.Ama aslında bu “YAŞAM”dır.
“Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!
Daha fazla şefkat istediğinde daha fazla şefkatli ol!
Saygı istiyosan insanlara daha çok saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyosan sende daha sabırlı olmayı öğren.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır,her kesiti için geçerlidir.”
” Yaşam bir tesadüf değil,yaptıklarınızın aynada yansımasıdır.”
Bir fincan kahve hikayesi....
Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker.Böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da ´evet´ doldu derler.Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii Ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar.Öğrenciler de koro halinde ´evet´ derler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır.Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek ´eveet´ diyerek; ben ´Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım ´ der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.
´Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız…´ diye, anlatmaya devam eder, ´çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir.
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin . Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci sorar;
´Peki, o iki fincan kahve nedir?´
Profesör gülerek:
´Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…!!!”
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek ´eveet´ diyerek; ben ´Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım ´ der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.
´Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız…´ diye, anlatmaya devam eder, ´çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir.
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin . Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci sorar;
´Peki, o iki fincan kahve nedir?´
Profesör gülerek:
´Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…!!!”
Öfkelenince neden bağırırız?
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.
Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak
ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak
ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
Hayallerin peşinden koşmak...
Hayallerinizin peşinden ne kadar koşabilirsiniz?
Bu hayalleri gerçekleştirmek için yeterince cesaretiniz var mı?
Yeterince güçlü müsünüz?
Özgür olmanın bedelini ödemeye hazır mısınız?
Sırf hayallerinizin pesinde koşmak ve kendinizi ben de buradayım diyerek hissetmek için, rahatınızdan, konforlu yaşantınızdan vazgeçebilecek misiniz?
Bütün bu soruların cevabi evet ise, adim atmadan önce son bir kez düşünün, bilin ki kendinizi yasamayı seçtiğiniz an, önünüze asmanız gereken bir sürü engel ve başarmanız gereken bir sürü sınav çıkacak. Egonuz sizi kendi kutucuğuna geri sokmak için tüm gücüyle çalışacak ve en kötüsü en yakınınızdakilerin aslında iyi gün dostu olduklarını anlayacaksınız. Size destek vereceğine inandığınız herkes, sanki bu dünyada değilmiş gibi sırra kadem basacak.
Ok yaydan çıktığı an, tüm bunlara hazırlıklı olun. Tüm bu zorluklara rağmen insanın kendini yaşaması gibisi yoktur. Çünkü hepimiz tam ve bir bütünüz. Kendi enerjisini hisseden insan, aslında sonsuz bir ışık olduğunu görmeye başlayacak ve farkındalığı artacaktır. Teker teker hayallerini yakalamaya başlamak insana ben her şeyi yapabilirim hissini getirir.
Bu noktada tehlike çanlar tekrardan çalmaya başlar. Aman dikkat, kalbinizin derinliklerindeki vicdan, merhamet ve saflığı hiç bir zaman kaybetmeyin. Hayallerinizin peşinden koşmaya başlamadan önceki halinizi hiç aklınızdan çıkarmayın.
Neredeydim ve nerelere geldim. En önemlisi, nasıl ve ne koşullara göğüs gererek geldim olgusunu daima kendinize hatırlatın. Hatırlatın ki elde etmiş olduğunuz kazanımların farkındalığını, başarmanın verdiği hazzı hep yaşayın.
İnsan bir şeyin değerini ya kaybettiği zaman ya da ona ulaşmak için çektiği zorlukları, gösterdiği cesareti, vermiş olduğu mücadeleyi unutmayınca bilir. Siz Unutmayan Taraf olun. Kendisini keşfeden, ayaklarının üstünde güçlü duran, sevdiği her şeye sımsıkı sarılan onları koruyup kollayan, çevresine sevgi ve mutluluk enerjisi yayan kişi olun.
Kısacası kendiniz olun ve kendi BEN’inizi yaşayın.
Sevgi ile kalın…. S.S.
Bu hayalleri gerçekleştirmek için yeterince cesaretiniz var mı?
Yeterince güçlü müsünüz?
Özgür olmanın bedelini ödemeye hazır mısınız?
Sırf hayallerinizin pesinde koşmak ve kendinizi ben de buradayım diyerek hissetmek için, rahatınızdan, konforlu yaşantınızdan vazgeçebilecek misiniz?
Bütün bu soruların cevabi evet ise, adim atmadan önce son bir kez düşünün, bilin ki kendinizi yasamayı seçtiğiniz an, önünüze asmanız gereken bir sürü engel ve başarmanız gereken bir sürü sınav çıkacak. Egonuz sizi kendi kutucuğuna geri sokmak için tüm gücüyle çalışacak ve en kötüsü en yakınınızdakilerin aslında iyi gün dostu olduklarını anlayacaksınız. Size destek vereceğine inandığınız herkes, sanki bu dünyada değilmiş gibi sırra kadem basacak.
Ok yaydan çıktığı an, tüm bunlara hazırlıklı olun. Tüm bu zorluklara rağmen insanın kendini yaşaması gibisi yoktur. Çünkü hepimiz tam ve bir bütünüz. Kendi enerjisini hisseden insan, aslında sonsuz bir ışık olduğunu görmeye başlayacak ve farkındalığı artacaktır. Teker teker hayallerini yakalamaya başlamak insana ben her şeyi yapabilirim hissini getirir.
Bu noktada tehlike çanlar tekrardan çalmaya başlar. Aman dikkat, kalbinizin derinliklerindeki vicdan, merhamet ve saflığı hiç bir zaman kaybetmeyin. Hayallerinizin peşinden koşmaya başlamadan önceki halinizi hiç aklınızdan çıkarmayın.
Neredeydim ve nerelere geldim. En önemlisi, nasıl ve ne koşullara göğüs gererek geldim olgusunu daima kendinize hatırlatın. Hatırlatın ki elde etmiş olduğunuz kazanımların farkındalığını, başarmanın verdiği hazzı hep yaşayın.
İnsan bir şeyin değerini ya kaybettiği zaman ya da ona ulaşmak için çektiği zorlukları, gösterdiği cesareti, vermiş olduğu mücadeleyi unutmayınca bilir. Siz Unutmayan Taraf olun. Kendisini keşfeden, ayaklarının üstünde güçlü duran, sevdiği her şeye sımsıkı sarılan onları koruyup kollayan, çevresine sevgi ve mutluluk enerjisi yayan kişi olun.
Kısacası kendiniz olun ve kendi BEN’inizi yaşayın.
Sevgi ile kalın…. S.S.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)